Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü, Gazi Üniversitesi ve Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) işbirliğinde organize edilen “İklim ve Enerji Forumu 2021” 4 Mart 2021 tarihinde çevrimiçi olarak gerçekleştirildi.
“İklim ve Enerji”, “İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadele, Finansman ve Teknoloji”, “İklim Değişikliği Algısı ve Sosyolojik Yönleri”, “İklim ve Su Güvenliği”, “İklim Değişikliği, Buzullar, Pandemi ve Yeni Biyolojik Riskler” ve “İklim Değişikliği Toprak – Gıda – Orman Güvenliği” olmak üzere 6 oturumda 22 katılımcının sunum yaptığı Forum, sırasıyla TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek’in açılış konuşmaları ile başladı.
İlk konuşmacı olan TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin artık bireysel düzeyde hissetmeye başladığımız önemli sorunlardan biri haline geldiğini, her gün karşımıza çıkan ve artık sıradanlaşmaya yüz tutmuş gibi görünen afetler ve bunların neden olduğu sonuçların bir güvenlik riski olarak insanlığı tehdit ettiğini ifade etti. İklim değişikliğine bağlı olarak CO2 salınımını azaltma amacına yönelik yeni uluslararası toplantılar yapılacağı ve bu bağlamda sera gazı salınımına yönelik politikalar noktasında daha fazla baskı uygulayan bir mekanizmalar geliştirilecektir. İklim değişikliği ve buna yönelik önleyici politikaların geliştirilmesine ilişkin araştırmaların önemi artmaktadır. Bu çerçevede TESPAM, iklim değişikliği de dâhil olmak üzere çok sayıda uluslararası çalışma yaparak literatüre yeni fikirler kazandırmaktadır. Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü ve Gazi Üniversitesi ile birlikte düzenlenen “İklim ve Enerji Forumu 2021” etkinliğinin de bu alandaki çalışmalara önemli katkı sağlayacağı umulmaktadır.
İkinci olarak açılış konuşmasını yapan Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız, tüm dünyanın çağımızda karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan birinin iklim değişikliği olduğunu belirtti. Prof. Dr. Musa Yıldız, konuşmasının devamında başta fosil yakıtların aşırı kullanımı olmak üzere insan kaynaklı etkilerin dünyamızın iklimsel yapısında geri döndürülemez hasarlar bırakma eğiliminde olduğunu vurguladı. Mevcut üretim biçimlerinin ve günlük hayat pratiklerinin yoğun enerji tüketimi gerektirdiği günümüzde enerjiyi üretme ve kullanma biçiminin sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmıştır. Prof. Dr. Musa Yıldız, bütün insanlık için önemli olan iki konunun kavşak noktasında iklim ve enerji meselelerini tartışmak ve konuyla ilgili bilimsel bilgi birikimine katkıda bulunmak amacıyla yapılan söz konusu Forumun düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkürlerini sunarak konuşmasını tamamladı.
Etkinliğin üçüncü açılış konuşmasını yapan Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek, 21. yüzyılda tüm insanlığın karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunun çok büyük ihtimalle küresel iklim değişikliği olacağını ifade ederek, iklim değişikliği sorununun merkezinde ise enerji meselesinin yer aldığını vurguladı. Özellikle, 2020 yılında tecrübe ettiğimiz pandemi sürecinin artık insan-çevre ilişkilerinin yeniden ele alınmasının zamanının geldiğini açık bir şekilde gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Muhittin Şimşek, bu noktada, Türkiye ve Kazakistan başta olmak üzere Türk Dünyası’nın enerji alanında işbirliği imkanlarını geliştirmesinin ve giderek önem kazanan küresel iklim değişikliği müzakerelerinde ortak bir tutum benimsemesinin büyük önem taşıdığını belirtti. Bu çerçevede Ahmet Yesevi Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve TESPAM’ın işbirliğinde düzenlenen bu Forum’un iklim ve enerji konularına daha fazla dikkat çekmek, konunun tüm önemli veçhelerini bilimsel düzlemde tartışmak ve karar alıcılara bir bilgi dağarcığı sunmak amacını taşıdığını açıklayan Prof. Dr. Muhittin Şimşek, Forum’un iklim değişikliği ve enerji meselelerine olan akademik ilgiyi artırmanın yanı sıra, kamuoyundaki genel farkındalığa da katkı sunmasını diledi.
Açılış konuşmalarından sonra Forum, moderatörlüğünü Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Vakur Sümer’in yaptığı “İklim ve Enerji” başlıklı 1. oturumla devam etti.
Doç. Dr. Vakur Sümer’in takdim konuşmasından sonra söz alan Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Savunma Sanayi Başkanlığı Danışmanı Prof. Dr. Uğur Çevik, “Küresel Isınma” başlıklı sunumunu yaptı. Sunumunda öncelikle iklim krizi ve küresel ısınmanın neden olduğu birçok tehdide vurgu yapan Prof. Dr. Uğur Çevik, bilim insanları arasında sera gazının küresel ısınmanın nedeni olup olmadığına yönelik iki ayrı görüşün bulunduğunu ifade etti. Veriler ışığında sera gazının küresel ısınmanın temel nedeni olduğunu belirten Prof. Dr. Uğur Çevik, atmosferdeki sera gazının artışını önlemede en uygun yolun uygun enerji kaynağı seçimi olduğunu belirtti. Fakat mevcut durumda dünyanın enerji tüketiminde fosil yakıtlarının kullanımının liderliği kuruduğuna ve güneş, rüzgâr ve su enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından yeterince faydalanılmadığına değinen Prof. Dr. Uğur Çevik, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin önlenmesinde yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra nükleer enerjinin kullanımının da kaçınılmaz olduğuna vurgu yaptı.
Oturum’un ikinci sunumunu yapan TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, “İklim Değişikliği ve Enerji” başlıklı sunumunda genelde iklim değişikliğiyle mücadele yöntemleri, özelde sıfır karbon salınım politikasını değerlendirerek, yaptıkları çalışmalardan bahsetti. Birçok ülke için belirlenen karbon salınımını sıfıra indirme hedeflerinin tutarsız olduğunu açıklayan Oğuzhan Akyener, sıfır karbon salınımında özellikle gelişmiş ülkelerin öncü rol oynaması gerektiğini belirtti. İklim ve enerji arasındaki ilişki açısından iklim değişikliğinde enerjinin çözüm olma boyutuna değinen Oğuzhan Akyener, önümüzdeki dönemde nükleer enerjinin giderek önem kazanabileceğini ifade etti.
Forum’un “İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadele, Finansman ve Teknoloji” başlıklı 2. oturumu, TESPAM “Energy Policy Turkey” Dergisi Editörü Mesut Karta’nın moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Oturumun ilk konuşmacısı olan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Aybar iklim değişikliği konusunun son zamanların en önemli gündemlerden biri olduğunu vurgulayarak konuşmasına başladı. Özellikle COVID-19 mücadelesi döneminde ülkelerin para politikaları ve finans sektörünün oldukça zarar gördüğünü dile getiren Prof. Dr. Sedat Aybar, finansman ve finans sektörünün kendi başına yeterli olamayacağını, bunun için kamu politikalarında bütüncül bir bakış açısıyla iklim değişikliğine çözüm arayışlarının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca, Merkez Bankası para politikalarının da iklim değişikliği konusunun çözümüne yönelik politikalar arasında ele alınması gerekmektedir. ABD ve Brezilya gibi ülkelerdeki finans sektöründe yaşanan gelişmeler, iklim değişikliği ile doğrudan bağlantılıdır. Enerji kaynaklarının yönetimi, fosil kaynakların kullanılması gibi konular bunların başında gelmektedir.
Oturumun ikinci konuşmacısı Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İlhan Sağsen, iklim değişikliği konusunu uluslararası mücadele ve uluslararası müzakereler bakımından değerlendirdi. Sunumda, 1990 yılında BM kararı ile başlayan önemli sürecin, kurumsallaşma açısından önemli bir nokta olduğu vurgulandı.1992’de BM Çevre Anlaşması ve Kyoto Protokolü gibi önemli anlaşmalar, çevre ve iklim değişikliği çabalarının kurumsallaşması ve sistematik müzakere süreci açısından önemli bir başlangıç olmuştur. Ancak devam eden süreçte uluslararası müzakerelerin ve işbirliğinin beklenen düzeyde gelişmediği söylenebilir. Genel olarak devletlerin temel bakış açılarını, enerji tüketim çeşitlerini değiştirmesi ve bu bağlamda finansman ayırması, maliyetlerden dolayı kolay görünmemektedir. Gelişmiş ülkelerin Çin gibi gelişmekte olan ülkeler için taahhüt zorunlulukları bulunmaktadır. Ancak burada hem ABD hem AB üyesi ülkelerin tutumu dikkate alındığında eleştiriye açık samimiyetsiz bir tablonun olduğu açıktır.
Diğer bir konuşmacı olan TESPAM Danışmanlar Kurulu Üyesi Rıfat Kılıçay, Covid-19 salgınının günümüzde iklim değişikliği tartışmalarını gölgelediğine vurgu yaparak konuşmasına başladı. Sunumda, 1992’den bu tarafa iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması, AB Yeşil Mutabakat müzakerelerinin önemine değinilerek, Türkiye’nin de Paris Anlaşması’nı incelenmekte olduğu ifade edildi. İklim değişikliği, ülkelerin ekonomik modellerini etkilemektedir. Bu bağlamda Türkiye de son yıllarda karbon emisyonu ve yenilenenilir enerji alanlarında birçok projeyi hayat geçirdi. Önümüzdeki günlerde ticaret anlamında da AB açısından 2022 yılında karbon vergisi mekanizması yürürlüğe girecektir. Türkiye’nin coğrafyada yenilenebilir enerji kaynakları açısından komşu ülkelerden daha avantajlı bir ülke olduğu görülebilir.
Oturumun son konuşmacısı olan Kent-Çevre-Su Araştırmaları Merkezi Başkanı Reyyan Gündoğdu, ekonomi-politik üzerinden değerlendirmeler yaptı. Sunumda, sermayenin serbest dolaşımı, ekonominin canlanması için kentleşme sürecinden sonra çevre kirliliği konusunun gündeme geldiği ifade edildi.1970’lerden sonraki süreç, üreten ve tüketen ülkeler arasındaki bağımlılığı hızlandırdığı için çevre politikaları küresel meselelerin önemli bir gündemi haline gelmiştir. Sunumda ayrıca, dünyadaki toplam su miktarının sadece %2 civarında olduğu, tarımsal su tüketiminin %70, endüstriyel su tüketiminin ise %22 olduğu bilgisi paylaşıldı. Türkiye açısından bakıldığında kişi başına su kullanımı açısından Türkiye’nin dünya sıralamasında 78. sıra ile su fakiri bir ülke konumunda olduğu belirtildi. Son olarak, suyun verimli kullanımının, fiyatlandırma, tarımsal kullanım yöntemleri, yağmur suyundan yararlanma ve susuz çalışan sektörlerin kullanılması gibi mekanizmalara bağlı olduğunun üstü çizildi.
Forum’un “İklim Değişikliği Algısı ve Sosyolojik Yönleri” başlıklı 3. oturumu, TESPAM Ekonomi Çalışmaları Koordinatörü Dr. Abdullah Altun’un moderatörlüğünden yapıldı. Oturumda sırasıyla Akdeniz Üniversitesi Arş. Gör. Merve Suzan Ilık Bilben “Küresel İklim Değişikliğinin (KİD) Sosyolojik Yönleri”, Uzm. Psikolog Sabahattin Ertunç “İklim Değişikliğinin İnsan Psikolojisi Üzerinde Ne Gibi Etkileri Oluyor?” ve TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener “İklim Değişikliği ve Sosyoloji” başlıklarındaki sunumlarını yaptılar.
Merve Suzan Ilık Bilmen, iklim değişikliğinin toplumsal dinamiklerinin yanı sıra, nedenlerini, sonuçlarını ve çözümlerini sosyolojik bir bakış açısıyla analiz edeceğini belirterek sunumuna başladı. Ilık Bilmen, yaşanan bu krizin itici gücünün toplumsal normların, inançların ve sosyal davranışların derinliklerinde bulunabildiğini ve iklim değişikliğinin aslında doğası gereği sosyolojik bir sorun olduğunu ifade etti. Sosyolojik yaklaşımın, zorunlu göç, artan toplumsal çatışmalar ve adaletsizlik düzeyleri gibi iklim değişikliğinin sosyolojik etkilerinin anlaşılmasında oldukça önemli olduğunu dile getirdi. Ilık Bilmen, iklim değişikliği ve sosyoloji arasındaki ilişkinin genel anlamda toplumsal cinsiyet analizleri, afet yönetimi, halk sağlığı gibi üç ana başlık altında ele alınabileceğini, iklim değişikliğinin aynı zamanda farklı alanlarda eşitsizlikleri derinleştiren bir olgu olduğunu ifade etti. İklim değişikliği, en savunmasız insanlar üzerindeki yüküne odaklanan iklim adaleti, yerel ulusal ve uluslararası düzeyde yüklerin daha eşit ve adil bir şekilde dağıtılmasını teşvik ederek, aslında savunmasız insanların haklarını koruma çabasını taşımaktadır. Ilık Bilmen’e göre 21. yüzyıl dünyasındaki yerleşmeyi belirleyen temel faktör, iklim değişikliğidir. Gelişmekte olan ülkelerin hem nüfus artışının fazla olması hem de iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölgeler olması, kaynak paylaşımındaki dengesizliklerle birleştiğinde kitlesel göçleri kaçınılmaz bir hale getirmektedir. Mevcut ampirik araştırmalar incelendiğinde iklim değişiliklerinin etkilerine bağlı olarak göçlerin gerçekleşme biçimleri ve düzenlerinin büyük oranda ülke içinde gerçekleşmesi ve çoğunlukla da kırdan kente yönelmesi gibi zaman zaman bazı ortak noktalarda buluştuğunu, genelleme yapmaya uygun olmayan vakaların da tespit edilmiştir. Köyden kente göçlerin sebepleri arasında da sel felaketlerinin neden olduğu tahribatlar, örnek olarak verilebilir. İnsanın doğayı tahakkümü altına almaya çalışması sonucunda iklim değişiklikleri küresel bir tehdit hâline gelmiş ve şu an dünyanın 100 yil öncesine kadar 1-2 derece daha ısınmıştır. Bütün bu nedenlerden dolayı yenilenebilir enerji politikalarının benimsenmesi büyük önem arz etmektedir.
Uzman Klinik Psikolog Sebahattin Ertunç ise sunumunda ana hatlarıyla iklim değişikliğinin insan psikolojisi üzerindeki etkilerinden bahsetti. İnsan, aslında evrenin bir parçası olarak evrenden kesinlikle ayrı düşünülemez. Evrendeki birtakım değişiklikler, insanla birlikte değişmekte ve doğa da insanın ruhsal yapısını etkilemektedir. Covid-19 salgını, insanların sosyal yaşantılarını, alışkanlıklarını, ruh sağlığını, kaygı durumunu ve beden yapısını etkilemektedir. Bunun ötesinde, mevsimler dahi doğumundan itibaren insanın mizacının şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu yönüyle iklim değişikliğinin de insanlar üzerinde etkilerinin olduğu hususu açıktır. Bu süreçte sağlıklı bireyler dışsal çevreye uyum sağlayarak biyolojik ve ruhsal gelişimini devam ettirirler.
“İklim Değişikliği ve Sosyoloji“ başlıklı sunumunda TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, iklim değişikliklerinin artık daha mikro düzeyde, bireyleri etkilemeye başladığının altını çizerek nüfus artışı ve gelir seviyesinin sosyoloji ve tercihler gibi etkenlerin enerji trendlerini de belirlediğini ifade etti. Demografik dengelere bakıldığında özellikle az gelişmiş toplumlarda ciddi anlamda nüfus artışı görülmektedir. Bu durum dikkate alındığında bir tarafta düşük gelirli nüfus artışının olduğu, bununla birlikte bu toplumlarda ciddi anlamda enerji açlığının da oluştuğu görülmektedir. Gelir seviyesi arttığında tüketim artmakta verimli enerjiye kaynak ayırma imkânı da artmaktadır. Bunun sonucunda karbondioksit salınımı ile ilgili duyarlılık da artmaktadır. Enerjinin öneminin artması aynı zamanda araçlarda ve elektrikli ev araçlarındaki enerji verimliliğini daha da önemli hale getirmektedir. Ancak burada paradoksal bir durum olduğunu belirtmek gerekir. Gelişmiş ülkeler enerji verimliliği için gerekli kaynakları daha rahat oluşturulurken Hindistan örneğinde olduğu gibi bazı ülkelerde bunun bir kısım zorlukları bulunmaktadır. Hindistan her ne kadar yenilenebilir enerji için projeler geliştiriyor olsa da mevcut enerji açlığı temiz ve verimli enerji politikalarının önünde önemli sorunların olduğunu göstermektedir. Enerji politikalarındaki değişime ve doğalgaz üretimi ve tedariğine ilişkin rekabet her geçen gün artsa da kömür hala önemli bir enerji kaynağı olarak devam edecek gibi görünüyor.
Forum’un “İklim ve Su Güvenliği” başlıklı 4. oturumu, Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Cengizhan Canaltay’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Söz konusu oturumda Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Vakur Sümer, Wageningen Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Jeroen Warner, Başarsoft Kurucu Eşbaşkanı ve Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Dabanlı ve Türkiye Su Enstitüsü Politika Geliştirme Koordinatörü Dr. Tuğba Evrim Maden sunumlarını gerçekleştirdiler.
Panelin ilk konuşmacısı olan Doç. Dr. Vakur Sümer sunumunda Orta Asya ülkelerinde su kaynakları ve yağış miktarları, kuraklık düzeyi ve su stresi üzerine detaylı ve çarpıcı bilgiler verdi. Sunumda, Kazakistan’ın %68’inde kuraklık yaşandığını, lakin Kazakistan’da henüz ciddi oranda su stresi yaşanmadığı dile getirildi. Buna ek olarak su tüketiminin en çok tarım sektöründe gerçekleştiği, bu oranın Orta Asya genelinde %80 civarında olduğu ve Kazakistan’da tahıl ve buğday üretimi ile Özbekistan’da pamuk üretiminin bu tüketimde başı çektiği belirtildi. Avrupa ülkelerinde tarımın su tüketimindeki payının %40’a yakın olduğu ve bunda verimli su kullanımının önemli payının olduğu paylaşıldı. Bunlara ilave olarak bölgedeki en önemli su kaynaklarının Tacikistan ve Kırgızistan’daki buzullardan beslendiği, küresel ısınmaya bağlı olarak gelecekte buralarda yaşanabilecek erimelerin, hem su kaynağı kaybına hem de gelişen ekonomi ve nüfus artışı ile bu ülkeler üzerindeki su stresini artıracağı hususu vurgulandı.
Ahmet Dabanlı, su yönetimi ve saha tecrübelerine dayanan sunumunda farklı ölçeklerde su kullanımında yapılan yanlışlar ile verimsiz uygulamalar üzerinde durdu. Genel olarak Türkiye üzerine verdiği teknik bilgiler arasında 3 milyar metreküp suyun her sene ziyan olduğu ve buna yönelik bir önlem veya mücadele geliştirilemediği ifade edildi. Sunumda, sıradan bir kahvehanede her gün 1000 kişilik çay hazırlandığı ancak bu çayın yarısının satılıp geri kalanının ise döküldüğüne dikkat çekilerek verimsiz su kullanımı ile ilgili günlük hayatımızda çok sayıda örnek verilebileceğine dikkat çekildi. Bu ve benzeri kayıplara bir de altyapıdan kaynaklanan kayıpların eklenmesiyle verimli kullanılamayan su kaynaklarımızın gelecekte büyük sıkıntılara yol açabileceği dile getirildi. Sunum, su yönetiminde verimliliğin artırılmasına yönelik haritalama çalışmalarından verilen örneklerle tamamlandı.
Doç. Dr. Jeroen Warner, sunumunda su kaynaklarının yönetimindeki farklı bakış açıları ile hükümetlerin ulusal düzeyde konuya yaklaşımı ve yerel halkın ve sivil toplum kuruluşlarının bakışı arasındaki farklılıklara odaklandı. Ortada çözülmesi gereken bir sorun olduğunu ifade ederken bunu çözüme kavuşturmada ülkeler bazında ve genelde baraj yapımlarının en bilinen bir yöntem olduğu ifade edildi. Lakin baraj yapımlarının öncelikle her bölgeye uygun olmadığı, mevcut uygulamalarda barajların oldukça büyük bir alanı kaplaması, yüksek teknoloji ve emek gerektirmesi ve bu teknolojilerde yukarıdan aşağı bir bakış açısıyla çevreye verebileceği rahatsızlıklar ve zararların genel olarak hesaba katılmaması gibi durumların yaygın olduğunu ifade etti. Halbuki havza ve nehir kontrolü veya doğal çevreleme gibi daha yerel şartlara uygun çevreyle uyumlu ve yüksek miktarlarda kaynağa ve teknolojiye ihtiyaç duymayan yapılarla da bazı bölgeler, su yönetimi sorunlarını çözebilir. Hükümetlerin bu tür projelere daha önyargısız yaklaşmaları gerekmektedir.
Dr. Tuğba Evrim Maden ise sunumunda iklim değişikliğinin hidrolojik yapıya etkileri konularını ele aldı. Dr. Maden’e göre yağışların oluşturduğu su birikimlerinin, güneşle birlikte yeniden buhar olarak bulutlara ve daha sonra yeniden yağışa dönüşme döngüsü, küresel ısınmayı etkileyerek bazı değişimlere yol açabilecek potansiyele sahiptir. Öte yandan su kullanımı ve yönetiminde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri olan bedeli ödenmeden kuyulardan yapılan su tüketimi de su kaynaklarının azalmasında önemli bir faktördür. Buna ek olarak su kullanımı içerisinde tarım sektörü içi harcanan miktarın, gelişmekte olan ekonomiler içerisinde tarımın ekonomiye katkısı ve verimsiz kullanımı nedeniyle yüksek olduğu, bunun Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında verimli su kullanım metotlarının örnek alınarak azaltılabileceği söylenebilir. Bu noktada, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı üyesi ülkelerinde tarımın su kullanımındaki payının %40 civarında olduğunu belirtmek gerekir. Su kullanımında verimliliğin artırılmasını sağlayan teknik ve teknolojilerin yaygınlaştırılması büyük önem arz etmektedir.
TESPAM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Levent Kenar’ın moderatörlüğünü yaptığı “İklim Değişikliği, Buzullar, Pandemi ve Yeni Biyolojik Riskler” başlıklı 5. oturumda sırasıyla Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Bengü Mutlu Sarıçiçek ve TESPAM Çevre ve Projeleri Koordinatörü Fatih Temiz sunumlarını yaptılar.
Dr. Bengü Mutlu Sarıçiçek, “Dünyayı Bekleyen Yeni Biyolojik Riskler” başlıklı sunumunda teknoloji ve imkânların artmasıyla Kimyasal Biyolojik Radyasyon ve Nükleer maddelerin (KBRN) her geçen gün arttığı, bunun da doğrudan sağlık, iklim ve çevre meseleleri ile çok yakından ilişkili olduğu üzerinde durdu. Covid-19 salgını, dünya genelinde ekonomi, siyaset ve sağlık sistemlerinde önemli krizlere neden olmuştur. Bu salgına neden olan virüsün biyolojik bir savaş ajanı olup olmadığı, ilerleyen zamanlarda daha net anlaşılacaktır. Covid-19 salgınının neden olduğu tahribattan yola çıkarak ülkelerin biyolojik savaş alanına karşı gerekli önlemleri alması tercih olmaktan çıkmıştır.
İkinci konuşmacı olan TESPAM Çevre ve Projeleri Koordinatörü Fatih Temiz, sunumunda iklim değişikliği, buzullar, pandemi ve yeni biyolojik riskler üzerine odaklandı. Sunumunda Kuzey Buz Denizi’nin önemi üzerinde duran Fatih Temiz, özellikle Rusya, Çin ve ABD gibi ülkelerin bölgedeki rekabetinden bahsetti. Sunumun devamında göç konusu üzerinde de duran Fatih Temiz, çeşitli hastalıklar ve kaoslar nedeniyle yaşanan toplu göçlerin, mülteci sorunları gibi yeni sorun alanları oluşturduğuna dikkat çekti.
TESPAM Genel Sekreteri Neşat Gündoğdu’nun moderatörlüğünü yaptığı “İklim Değişikliği, Toprak-Gıda-Hava-Orman Güvenliği” başlıklı 6. oturumda sırasıyla Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey, Meteoroloji Genel Müdür Yardımcısı Erol Aydın, Türkiye Tohumcular Birliği Başkan Yardımcısı Dr. Vehbi Eser, iklim değişikliği, toprak, gıda, hava ve orman güvenliği hakkında çeşitli konulara değinerek önemli bilgiler paylaştılar.
Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey, insanlığın karşılaştığı iklim değişiminin yine aynı şekilde insanların gayretleri ile azaltılabileceğini ve bu konuda ormanların büyük önem arz ettiğini ifade etti. Sunumda, dünya yüzölçümünün %30’unun ormanlardan oluştuğunu ve ülkeler bazında da ormanlık alanların artırılmasının Sanayi Devrimi ile artan atmosferdeki karbondioksit miktarının azalmasında kilit rol oynayacağı belirtildi. Bu çerçevede Türkiye’nin Ormancılıkta İklim Değişikliğine Uyum Stratejik Planı belgesi hazırladığı, Türkiye’deki ormanlık arazilerin korunarak artırılması sayesinde yıllık karbon tutulumunun 1990’daki 50 milyon tondan 2018’de 84 milyon tona yükseldiğinin altı çizildi. Türkiye’nin ormanlık alanlarının büyüklüğünün %29.4 olduğu, bu oranın son 20 yılda 2.1 milyon hektar artırılarak 22.9 milyon hektara ulaştırıldığı bilgisi de paylaşıldı. Karşılaştırmalı analizlerde ise 2015’de Türkiye’nin orman varlığı bakımından dünyada 46. sıradan 2020’de 27. sıraya yükseldiği, orman varlığını artırma konusunda Avrupa’da 1. sırada, dünyada ise 6. sırada yer aldığı vurgulandı. Bu bağlamda Türkiye’nin Erozyonla Mücadele Eylem Planı, Milli Ağaçlandırma Eylem Planı ve Geleceğe Nefes projelerinden de bahsedildi. İklim değişikliği nedeniyle küresel ısınmanın dünyada orman yangınlarında bir artışa neden olduğu ve Türkiye’nin de orman yangınlarıyla mücadeledeki tecrübelerini çeşitli ülkelerle paylaştığı belirtildi.
Meteoroloji Genel Müdür Yardımcısı Erol Aydın, iklim ve hava olaylarındaki değişimlerin bitki örtüsünü ve canlı türlerini etkilediğini ifade ederek günümüzde sıkça dile getirilen küresel ısınmanın bu değişimler üzerindeki rolü hakkında çarpıcı bilgiler sundu. Sunumda, 2020’nin, son yıllarda rekor düzeyde sıcaklıkların yaşandığı bir yıl olduğu, Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar devam eden insan-çevre ilişkisinin buzullarda ve deniz seviyelerinde önemli değişimlere neden olduğu farklı yönleriyle ele alındı. Türkiye açısından, yıllık yağış alma ortalamasının 500 mm olduğu ve bunun 1981 ile kıyaslandığında %13’lük bir azalma anlamına geldiği, 2020’de gerçekleşen 984 adet aşırı meteorolojik olayda iklim değişikliğinin önemli bir etkisi olduğu ifade edildi. Türkiye’yi çevreleyen denizlerde de aynı şekilde 0,8 derecelik bir artış gözlemlenmiş, yedi bölge içerisinde bu tür değişimlerden en çok Akdeniz etkilenmiştir. Tüm bu gelişmeler karşısında akıllı enerji yatırımlarının ve çevre politikalarının uyumlu bir şekilde yürütülmesi gerektiği ifade edildi. Öte yandan bu konu üzerinde yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda çalışma yürütüldüğü ve bunlara Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Özbekistan ve Tacikistan’dan da katılımların olduğu belirtildi. Bu noktada işbirliğinin daha da geliştirilmesi adına Türk Dünyası Meteoroloji Birliği’nin kurulmasının önemi üzerinde duruldu.
Oturumun son konuşmacısı olan Türkiye Tohumcular Birliği Başkan Yardımcısı Dr. Vehbi Eker, konu iklim ve enerji olunca doğal olarak tarımın bu işin içindeki yerinin önemli olduğunu ve özellikle de insanın beslenmesinde en kritik unsur olan gıda teminine etkilerinden bahsederek sözlerine başladı. Sunumda toprak, su ve bitki bilgisi ile insan kaynağı gibi unsurlardan en kritik olanın, şüphesiz toprak ve suyun değişimi olduğu vurgulandı. Gıda güvenliğinin ana unsurlarından olan bitkisel üretimde toprak, üretim ve bitki türü kayıplarının önlenmesi gibi unsurlar öne çıkmaktadır. Üretim alanlarının kaybına ek olarak artan nüfus ve ihtiyaçlarımızın dengelenememesi durumunda gelecekte üretimin ihtiyacı karşılayamama sıkıntısına varan sorunların çözümlerini bugünden aramak zorunluluk haline gelmiştir. Bu bağlamda öncelikle kriz senaryolarının netleştirilmesi gerekmektedir. Türkiye örneğinde doğal olarak bunun öncülüğünü Tarım ve Orman Bakanlığı yapmaktadır. Bu noktada, elimizdeki mevcut tohumlardan yeni tohum türlerinin çıkarılması çalışmalarının artırılması önem arz etmektedir. Türkiye’de kuraklığa karşı hem kamu hem özel sektör çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların, olası bir kuraklık durumunda neler yapılması gerektiğine ilişkin daha bütüncül bir stratejiye dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu noktada nadasa bırakılan araziler de bir şekilde verimli kullanıma açılmalıdır. Bütün bu çalışmaların komşularımız ve tarihi ve kültürel ortaklıklara sahip Orta Asya’daki dost ve kardeş ülkelerle birlikte yürütülmesi daha anlamlı olacaktır.
Enstitümüze ait sosyal medya hesapları ve Youtube kanalı aracılığıyla canlı yayınlanan ve konuşmacıların yanı sıra çok sayıda dinleyicinin de aktif katılım sağladığı İklim ve Enerji Forumu’nun her yıl düzenli olarak yapılması planlanmaktadır.