2 Eylül 2020 tarihinde Almanya Federal Hükümeti, “Almanya – Avrupa – Asya: 21. Yüzyılı Birlikte Şekillendirmek” başlıklı Hint-Pasifik bölgesi ile ilgili politika doktrinlerini kabul etti. Hint-Pasifik bölgesine yönelik Alman dış politikasının çıkarları, ilkeleri ve hedeflerinin stratejik çerçevesini çizen yeni doktrinlerde, Almanya’nın Hint-Pasifik bölgesiyle özellikle barış ve güvenlik, çok kutupluluk, deniz yollarının serbestliği, açık piyasa ve serbest ticaret, dijitalleşme ve bağlanabilirlik (konnektivite), iklim değişikliği ve insan hakları alanlarında işbirliğini çeşitlendirmeye ve derinleştirmeye odaklanacağı açıklandı (Auswärtiges Amt, 2020).
Peki, tüm dünyayı sarsan COVID-19 salgınının gölgesinde küresel ve bölgesel dinamiklerin çok hızlı değişim gösterdiği bir dönemde, Almanya neden daha önce kullanmadığı Hint-Pasifik kavramıyla yeni bir strateji açıkladı? Berlin, salgın sonrası değişmekte olan dünya jeopolitiğinde yeni bir rol oynamayı mı hedefliyor? Almanya’nın Hint-Pasifik yaklaşımı, önümüzdeki dönemde Almanya-Çin ilişkilerini nasıl etkileyebilir? gibi bazı sorulara, bu yazıda cevap aramaya çalışacağız.
Öncelikle, Berlin’in böylesi bir dış politika stratejisini gündeme getirmesinin, özelde Almanya’nın, genelde Avrupa Birliği’nin (AB) son yıllardaki jeopolitik ve jeostratejik yaklaşımından kaynaklandığı söylenebilir. Uzun yıllardır bölgesel siyasi, ekonomik ve kurumsal bütünleşme çabalarının yanı sıra, kendi iç sorunlarıyla uğraşan AB, küresel alanda jeostratejiden ziyade daha çok jeoekonomik hedeflere odaklanmaktaydı. Fakat, bir yandan son yıllardaki mülteci krizi, ekonomik durgunluk ve Brexit gibi sorunlar, diğer bir yandan Ukrayna Krizi, AB-Rusya Gerginliği, İran Nükleer Anlaşması, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı ve teknolojik rekabet gibi bölgesel ve küresel değişimler Almanya başta olmak üzere AB’nin dış politika yaklaşımının yeniden değerlendirilmesine neden olmaktadır. Ayrıca, ABD ile AB arasındaki geleneksel ittifakın zayıflamaya başlaması, Almanya’nın başını çektiği AB’nin artık ABD ve NATO’dan bağımsız bir güvenlik aktörü olmasına ilişkin tartışmaları hızlandırmaktadır. Özellikte, AB’nin lokomotif ülkesi olan Almanya’nın Brexit sonrasında hem ekonomik hem de diplomatik sorumluluğunun giderek artması, Berlin’in jeopolitik uyanışını etkilemektedir. Örneğin, Ağustos 2018’de 16. Büyükelçiler Konferansı’nda açılış konuşması yapan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Alman dış politikasının yeni vizyonunu açıklayarak, ülkesinin çok taraflı dünya düzeninin korunmasında önemli rol oynamayı hedeflediğine işaret etmişti (Auswärtiges Amt, 2018). Nitekim 2018’de birçok Alman ve Batı bilim adamlarının Almanya’nın AB ile birlikte uluslararası arenada önemli jeopolitik ve jeoekonomik aktör olarak küresel inovasyon lideri olduğunu savunması da oldukça dikkat çekicidir (Techau, 2018; Gates, 2018). Tüm bunlara ek olarak Ocak 2020 itibariyle küresel bir salgına dönüşen COVID-19’un giderek derinleşen olumsuz jeoekonomik etkilerinin dünya jeopolitiğinde uzun vadede kalıcı iz bırakma riski, diğer ülkeler gibi, Almanya dahil AB’nin de jeoekonomik ve jeopolitik stratejisini gözden geçirmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Böylesi bir eğilim ortadayken, Almanya’nın, neredeyse dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini ve küresel GSYİH’nin %40’ını oluşturan Hint-Pasifik bölgesine yönelik özel bir strateji belirlemesi, Berlin’in yeni dış politika arayışının önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Zaten, Asya’nın siyasi ve ekonomik yükselişiyle beraber küresel jeopolitiğin ağırlık merkezinin Hint-Pasifik’e kaydığı gerekçesiyle söz konusu bölgenin 21. yüzyılda uluslararası düzeni şekillendirmenin anahtarı olacağı vurgulanan stratejik belgede, Almanya’nın Hint-Pasifik bölgesinin şekillenmesine büyük önem göstereceği belirtilmiştir (Auswärtiges Amt, 2020).
Aslında, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’nu birbirine bağlayan geniş coğrafyayı tek bir jeopolitik ve jeostratejik bölge olarak tanımlayan Hint-Pasifik kavramı, ilk olarak 1924’te ünlü Alman jeopolitik uzmanı general Karl Haushofer tarafından kullanılmıştır (Haushofer, 1924). Son yıllarda ise, özellikle ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan arasında “Quad” olarak bilinen dörtlü ittifakın “Özgür ve Serbest Hint-Pasifik” girişimiyle birlikte ülkelerin resmi stratejik belgelerinde kullanılmaya başlayan Hint-Pasifik kavramı, Asya-Pasifik kavramının yerini almaktadır (Heiduk, Wacker, 2020). Söz konusu ülkelerin Hint-Pasifik yaklaşımının temelinde Hindistan’a vurgu yapılarak, Çin’in bölgede giderek artan siyasi ve ekonomik etkisini engelleme amacının bulunduğu da aşikardır. Bu açıdan bakıldığında, Almanya’nın Hint-Pasifik’e yönelik stratejisi, önümüzdeki dönemde Almanya-Çin ilişkilerinin yanı sıra, AB-Çin ilişkilerini de etkileyeceği tahmin edilebilir.
Almanya’nın söz konusu stratejisinde yer alan “Hint-Pasifik bölgesinde güçlülerin kuralı değil, ancak kuralların gücünün belirleyici olması gerekir” ifadesi de, Berlin’in bölgede kurallara dayalı dünya düzeninin savunucusu olacağını göstemektedir (Auswärtiges Amt, 2020). Almanya’dan önce, Mayıs 2019’da Fransa da Hint-Pasifik bölgesine yönelik “Fransa ve Hint-Pasifik Güvenliği” başlıklı stratejisini açıklamıştır. Fransa’nın, söz konusu stratejide başta ABD, Hindistan, Avustralya, Japonya ve Malezya, Singapur, Yeni Zelanda, Endonezya ve Vietnam olmak üzere ortaklarıyla birlikte Hint-Pasifik’te çıkarlarını savunmak ve bölgenin istikrarına katkıda bulunmak istediğini vurgulaması, bölge siyaseti için önemli değerlendirilebilir (Gouv.fr, 2019). Hint-Pasifik’e yönelik Almanya’nın politikaya odaklanan stratejisini Fransa’nın güvenlik konusuna ağırlık veren stratejisi ile birlikte, AB’nin olası Hint-Pasifik stratejisinin genel çerçevesi olarak da değerlendirmek mümkündür. ABD-Çin arasındaki küresel rekabetin giderek arttığı ve Hint-Pasifik’te ABD önderliğinde Çin’e karşı ittifakın oluşmaya başladığı bir dönemde, hem NATO’nun önemli üyeleri hem de AB’nin en güçlü iki ülkesi olan Almanya ve Fransa’nın ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan’ı takiben Asya-Pasifik yerine Hint-Pasifik stratejisini belirlemesi, öncelikle Çin’e bir cevap niteliğindedir.
Bilindiği gibi, uzun zamandır ticari-ekonomik yaklaşıma odaklanarak, Pekin’in demokratik bir rejime ve serbest piyasa ekonomisine doğru ilerleyeceğini bekleyen Brüksel’in son yıllarda Çin karşısında ciddi bir hayal kırıklığına uğradığını söylemek mümkündür. Aynı zamanda, ekonomik olarak yükselen Çin’in Kuşak ve Yol girişimi çerçevesindeki altyapı ve yatırım projeleriyle AB’deki, özellikle de Doğu Avrupa ülkelerindeki ekonomik etkisini giderek derinleştirmeye çalışması, AB yöneticilerini ziyadesiyle endişeye sevk etmiştir. Hatta Çin’in Avrupa üzerinde giderek artan ekonomik ve diplomatik etkisini göz önünde bulunduran Avrupalı bilim insanları, neredeyse “orta ve uzun vadede Çin’in Avrupa için Rusya’dan çok daha büyük bir sorun” olacağı üzerinde durmaktadır (Techau, 2018). Her ne kadar Çin’in AB ülkelerinin en önemli ticari ve ekonomik ortağı olmuş olmasına rağmen Brüksel, bazı alanlarda, özellikle Hong Kong, Tibet ve Doğu Türkistan ile ilgili insan hakları konusunda Pekin’i eleştirmekten çekinmemektedir.
Özet olarak, siyasi ve ekonomik açıdan AB’yi şekillendiren bir güç olan Almanya’nın Hint-Pasifik stratejisini gündeme getirmesi, Berlin’in jeostratejik ve jeopolitik atılımı olarak nitelendirilebilir. Küresel düzeyde bir ticaret ülkesi olarak, dünya ticaretinin can damarı olan en önemli deniz yollarını barındıran Hint-Pasifik bölgesinde aktif rol oynamayı hedefleyen Almanya’nın bölgede birçok sorunla karşı-karşıya kalacağına kesin gözle bakılmaktadır. Çünkü, bölgesel ve küresel jeoekonomik ve jeostratejik çıkarların çatıştığı Hint-Pasifik’te, Güney Çin Denizi Sorunu, Tayvan Sorunu, Çin-Japonya Ada Tartışmaları ve Çin-Hindistan Sınır Anlaşmazlığı gibi süregelen büyük sorunlar bulunmaktadır. Ayrıca, Çin, Kuşak ve Yol girişimi çerçevesinde Hint-Pasifik ve ötesindeki ülkeleri de büyük yatırım ve kredi projeleriyle birbirine bağlamaya çalışmaktadır. Dikkat çekicidir ki Almanya ve diğer AB ülkeleri de bu projeye dahildir. Buna rağmen Almanya’nın Hint-Pasifik yaklaşımı, Berlin ile Pekin ve Brüksel ile Pekin arasındaki ilişkileri de olumsuz etkileyebilir. Ancak, küresel jeopolitikte hayati önem taşıyan Hint-Pasifik bölgesinde önemli rol oynamayı hedefleyen Almanya’nın önümüzdeki dönemde, bölgede Fransa ve diğer AB ortaklarıyla beraber hareket ederek, başta Hindistan, ASEAN ülkeleri ve Japonya gibi diğer ülkelerle daha çok stratejik ortaklığa gideceği tahmin edilebilir.
Kaynaklar:
Auswärtiges Amt (2020). Hint-Pasifik Yönergeleri. Almanya – Avrupa – Asya: 21. Yüzyılı Birlikte Şekillendirmek. Alınan yer: https://www.auswaertiges-amt.de/blob/2380514/f9784f7 e3b3fa1bd7c5446d274a4169e/200901-indo-pazifik-leitlinien–1–data.pdf. Erişim tarihi: 26.10.2020.
Auswärtiges Amt (2018). Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın 16. Büyükelçiler Konferansı Açılış Konuşması. Alınan yer: https://www.auswaertiges-amt.de/de/newsroom/maas-wirtschaftstag-botschafterkonferenz/2130302. Erişim tarihi: 27.10.2020.
Gates, Bill (2018). Küresel inovasyon lideri olarak Almanya. Alınan yer: https://deutschland-und-die-welt-2030.de/de/beitrag/deutschland-als-weltweiter-innovationsfuehrer/. Erişim tarihi: 27.10.2020.
Gouv.fr (2019). France and Security in the Indo-Pacific. Alınan yer: https://www.defense.gouv.fr/ layout/set/print/content/download/532754/9176250/version/3/file/France+and+Security+in+the+Indo-Pacific+-+2019.pdf. Erişim tarihi: 29.10.2020.
Haushofer, Karl (1924). Pasifik Okyanusu Jeopolitiği – Coğrafya ve Tarih Arasındaki İlişkilere Yönelik Çalışmalar. Berlin: Kurt Vowinckel basımevi, S.452.
Heiduk, Felix; Wacker, Gudrun (2020). From Asia-Pacific to Indo-Pacific: Significance, Implementation and Challenges. Alınan yer: https://www.swp-berlin.org/10.18449/2020RP09/. Erişim tarihi: 28.10.2020.
Techau, Jan (2018). Stratejik Yetenek ve Dünya Sorunu. 2030’a Kadar Alman Dış Politikası. Alınan yer: https://deutschland-und-die-welt-2030.de/de/beitrag/strategiefaehigkeit-und-weltschmerz-die-deutsche-aussenpolitik-bis-2030/. Erişim tarihi: 27.10.2020
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.