Asya-Pasifik bölgesi, son 20-30 yıldır gerçekleştirdiği siyasi, ekonomik ve ticari gelişmeleriyle günümüzde Dünya ekonomisinin en önemli ağırlık merkezlerinden biri haline gelmiştir. Uluslararası alanda siyasi ve ekonomik etkinliği hızla artan Asya Pasifik bölgesinde, bir süre küresel ve bölgesel çaplı jeopolitik mücadeleler ile çeşitli anlaşmazlıkların olmasına rağmen, bölgesel ekonomik işbirliği, ticaret ve yatırım konularını kapsayan ekonomik bölgeselleşme ve entegrasyon süreci de giderek hızlanmaktadır. Çünkü Asya-Pasifik bölgesinin siyasi ve ekonomik açıdan yükselişiyle beraber, bölge ülkeleri arasında ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, ticaret ve yatırımın serbestleştirilmesi, ticari ve teknik işbirliği ile iş bağlantılarının kolaylaştırılması da ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Neredeyse dünya nüfusunun %60’ına ve dünya ekonomisi ile dünya ticaret hacminin yaklaşık yarısından fazlasına tekabül etmekte olan Asya-Pasifik bölgesinde, söz konusu ekonomik entegrasyonun önemi tartışılmaz bir gerçektir. Hâlihazırda Asya Pasifik bölgesinde, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), ASEAN Artı Üç (ASEAN Plus Three) ve Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (APEC) gibi birkaç bölgesel örgütler yürürlükteyken, Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) henüz yürürlüğe girmemiştir. Bunların yanı sıra, Asya Pasifik bölgesindeki 16 ülke arasında 2012’den itibaren başlayan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık İlişkileri Anlaşması’nın (RCEP) kurulmasına yönelik müzakereler hala devam etmektedir.[1] Nitekim Mart 2011’den itibaren başlatılan Çin-Japonya-Güney Kore Serbest Ticaret Anlaşması da müzakere sürecindedir. [2] Bölgedeki bu tür örgütlerin öncelikli hedefleri bölge ülkeleri arasındaki ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirerek, ekonomilerin istikrarlı büyümesinin sağlanması olsa da, bölgede barış ve istikrarın sağlanması açısından örgüt genelinde siyasi ve askeri işbirlikleri de tartışılmaktadır.
Ancak Asya Pasifik bölgesindeki entegrasyon konusunun ekonomik alandan siyasi ve askeri alanlara da geçtiği dikkate alındığında, bölgedeki ekonomik entegrasyonların hızlanmasının arkasında jeopolitik gerçeklerin de yer aldığı söylenebilir. Örneğin, 2008’den itibaren ABD, Çin’i dışlayan TPP ticaret anlaşmasını kullanarak Asya-Pasifik bölgesinde diplomatik, ekonomik, stratejik ve diğer yatırımlarını önemli ölçüde artırmaya çalışmıştır. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin ise, RCEP girişiminin gerçekleşmesi konusunda aktif olarak çaba göstermektedir. Dolaysıyla, Çin, Asya Pasifik ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini güçlendirerek, bölgesel ve küresel alandaki jeoekonomik ve jeostratejik çıkarlarını sağlamayı hedeflemektedir. Bu açıdan bakıldığında, uluslararası alanda TPP ve RCEP birbirine alternatif olarak da değerlendirilmektedir.
10 ASEAN üyesi ülkenin yanısıra bunların Avustralya, Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya ve Yeni Zelanda gibi 6 serbest ticaret ortağı arasında kurulması beklenen RCEP, ilk kez 26 Şubat 2011 tarihinde Myanmar’da geçekleşen 18. ASEAN Ekonomi ve Ticaret Bakanlar Zirvesinde ortaya çıkmış, 14-19 Kasım 2011 tarihlerinde Endonezya’da düzenlenen 19. ASEAN Liderler Zirvesinde RCEP’nin kurulmasına ve 2015 yılında kadar RCEP’na yönelik tüm müzakerelerin tamamlanmasına yönelik karar alınmıştır. [3] RCEP anlaşmasının ASEAN tarafından gündeme gelmesi, Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik entegrasyon sürecinin en önemli sonuçlarından biri olduğu söylenebilir. RCEP’nin gündeme gelmesinin ekonomik arka planı aşağıdaki gibi özetlenebilir. 1) RCEP’nin gündeme geldiği 2011’in sonuna kadar, ASEAN üyeleri, ASEAN Artı Bir ve ASEAN Artı Üç platformları; Avustralya, Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya ve Yeni Zelanda ile ayrı ayrı serbest ticaret anlaşmalarını imzalamıştır. Bunların yanı sıra Çin-Singapur, Japonya-Filipinler arasında ikili serbest ticaret anlaşmaları imzalanmışken, Çin-Japonya-Güney Kore üçgeni ve Çin-Avustralya arasında da serbest ticaret anlaşmalarına yönelik görüşmeler başlatılmıştı. Bölgedeki bu durum daha geniş kapsamlı bir ekonomik entegrasyon modeli olarak RCEP’nin ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. 2) Bölgenin ekonomik kalkınmasına paralel olarak, ASEAN üyelerinin söz konusu ülkelerle olan ekonomik ve ticari ilişkileri giderek artmaktaydı. Örneğin, 2011 yılında ASEAN’in Çin, Japonya ve Güney Kore ile dış ticaret hacmi toplam 678.2 milyar dolara ulaşarak, ASEAN’in toplam dış ticaretindeki payı %28.4’e ulaşmıştır. Bu toplam dış ticaret hacmi 2010 yılına göre %26.2 artmışken, ASEAN’in söz konusu üç ülkeyle ihracatı %34,9 ve ithalatı ise %18 oranında artmıştır. Ayrıca 2011 yılında Çin, Japonya ve Güney Kore’nin ASEAN ülkelerine yaptığı doğrudan yabancı yatırımları (DYY) toplam 41.2 milyar dolar olarak, 2010 yılına göre %29.5’lik artış sağlamıştır. BU rakam ASEAN ülkelerine yapılan toplam DYY’ın yaklaşık yarısını (%46.2) oluşturmuştu. [3]
Dolaysıyla, bölgedeki ekonomik durumu ve diğer serbest ticaret ortaklarıyla olan ekonomik ve ticari ilişkilerini göz önünde bulunduran ASEAN’in, RCEP anlaşmasını gündeme getirmesinin ana hedefleri de aşağıdaki 3 noktada özetlenebilir: 1) Bölgesel işbirliğinde ASEAN’in öncü rolünü geliştirerek, ASEAN’in gelişiminin yanı sıra, bölgesel ve uluslararası meselelerde daha büyük rol oynamasını sağlamak; 2) ASEAN’in Avustralya, Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya ve Yeni Zelanda gibi 6 serbest ticaret ortağıyla önceden var olan serbest ticaret anlaşmalarını genişleterek ve iyileştirerek, ticareti daha da kolaylaştıracak kapsamlı serbest ticaret anlaşmasını oluşturmak; 3) RCEP üzerinden ASEAN ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliğini daha da artırmak.
RCEP anlaşmasına taraf olan 16 ülkeden ilk ortak adım Kasım 2012 yılında gelmiştir. 19–20 Kasım 2012 tarihlerinde Kamboçya’da düzenlenen 7. Doğu Asya Zirvesi’nde ASEAN ve diğer 6 ülkenin Ekonomi ve Ticaret Bakanları “Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (RCEP) Müzakerelerini Başlatmaya Yönelik Ortak Açıklama” yaparak, söz konusu müzakerelerin 2013 yılında başlanmasını ve 2015 yılında tamamlanmasını açıklanmıştır. [4] Ancak RCEP anlaşmasına yönelik müzakerelerinin ilk turu 09-13 Mayıs 2013 tarihlerinde Brunei’de gerçekleştirilmiştir. Müzakere sırasında mal, hizmet ve yatırım konularına odaklanan üç çalışma grubu kurulmuş olup, taraflar arasında yatırımı, mal ve hizmet ticareti konuları üzerinde istişareler yapılmıştır. [5] Söz konusu müzakerelerinin ikinci turu Eylül 2013’te Avustralya’da düzenlenmiştir. [6] 2014 yılı RCEP anlaşmasına yönelik müzakereler için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Taraflar 2014 yılında RCEP müzakerelerinin 4 turunu gerçekleştirerek, mal, hizmet, yatırım ve onlara yönelik çerçeve anlaşması gibi geniş bir alanda olumlu ilerleme kaydetmiştir. [7] [8] Nitekim 2014 yılında RCEP müzakereleri Bakan düzeyine yükseltilmiştir. 27-28 Ağustos 2014 tarihlerinde Myanmar’da gerçekleştirilen Bakan düzeyindeki RCEP müzakeresinde, taraflar söz konusu müzakere sürecini en geç 2015 yılın sonunda tamamlamaya ve RCEP anlaşmasını imzalamaya karar vermişlerdir. [9]
Dünyadaki en büyük serbest ticaret anlaşması olması beklenen RCEP anlaşmasına, başta Çin olmak üzere tüm ilgili taraflar oldukça önem vermektedir. RCEP gündeme gelmesinden itibaren Çin hükümeti konuya yönelik müzakerelere aktif olarak katılmaktadır. ABD’nin başını çektiği TPP’nin Çin’i dışlaması, aynı zamanda Çin’in ASEAN ile işbirliğine ve RCEP anlaşmasına çok önem vermesine neden olmuştur. 2013 yılındaki ASEAN-Çin Zirvesinde Çin Başbakanı Li Keqiang, 2020 yılına kadar ASEAN-Çin arasındaki ticaret hacminin 1 trilyon dolara ulaştırılması çağırısında bulunmuştur. [10] Diğer taraftan Çin, 2013’ten itibaren gündeme getirdiği Tek Kuşak Tek Yol stratejisinin uygulanması için de RCEP anlaşmasına taraf olan ülkelerle olan ekonomik ve ticari ilişkilerinin güçlendirilmesine ihtiyaç duymuştur. Çünkü Çin’in söz konusu ülkelerle olan ekonomik ilişkileri çok önemlidir. Örneğin, 2015 yılında Çin’in RCEP ülkeleriyle toplam mal ticareti 1.2 trilyon dolar, hizmet ticareti 162.24 milyar dolar ve DYY miktarı 13 milyar dolar olarak, Çin’in toplam mal ticareti, hizmet ticareti ve DYY’ındaki payları ayrı ayrı %30.8, %22.8 ve %11 olarak gerçeklemiştir. [11] RCEP başarılı olursa, yaklaşık 3.5 milyar nüfusa ve 20 trilyon dolardan fazla GSYH’ye sahip olan dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi haline gelecektir. Örneğin, RCEP ülkelerinin 2015 yılındaki toplam GSYH’si 22.4 trilyon dolara ulaşarak, dünya GSYH’sinin %30.6’sına karşılık gelmiştir. RCEP ülkelerinin kendi aralarındaki toplam dış ticaret hacmi 11.9 trilyon dolar ve DYY miktarı 329.6 milyar dolar olmuştur. [11]
Ama taraflar arasındaki RCEP anlaşması beklendiği 2015 ve 2016 yılında da imzalanmamıştır. 2015 yılında 4 tur ve 2016 yılında 5 tur gerçekleşmesine rağmen, söz konusu 16 ülke arasında RCEP müzakereleri hala devam etmektedir. Son olarak, 21 Şubat – 3 Mart 2017 tarihlerinde Japonya’da RCEP müzakerelerinin 17. turu geçekleşmiş olup, mal, hizmet, yatırım, fikri mülkiyet, e-ticaret, hukuk ve mekanizmalar konularına odaklanan 7 çalışma grubu çerçevesinde istişareler yapılmıştır. [12] 2-12 Mayıs 2017 tarihlerinde ise Filipinler’de RCEP müzakerelerinin 18. turu düzenlenmiştir. [13] ABD’nin TPP’den çekilmesinden sonra düzenlenen RCEP müzakerelerinin bu iki turu, RCEP müzakerelerinin yeni bir dönemi olarak değerlendirilebilir. Çünkü ABD başkanı Donald Trump’un 24 Ocak 2017 tarihindeki başkanlık emriyle ülkesinin TPP’den resmen çekilmesi, önümüzdeki dönemde RCEP müzakerelerinin tamamlanmasına yol açabilir. [14]
Aslında, dünyanın en kalabalık ve karmaşık bölgesi olan Asya Pasifik’te bölgesel entegrasyon süreci o kadar kolay değildir. Çünkü dünyanın en çok ikili serbest ticaret anlaşmalarının yapıldığı bu bölgede, ortak bir serbest ticaret mekanizmasının oluşturulması birçok sorunları da beraberinde getirmektedir. Ancak bölge ülkeleri arasındaki politik, ekonomik, diplomatik, kültürel ve tarihsel bilinç açısından var olan büyük farklar, Asya Pasifik’teki bölgesel ekonomik entegrasyon için en yararlı olacağı öngörülen RCEP anlaşmasının gerçekleşmesine engel olmaktadır. Ayrıca, Asya Pasifik’teki en büyük krizlerden olan Güney Çin Denizi ve Sankaku (Diaoyu) adaları üzerindeki egemenlik tartışmaları, Tayvan sorunu ve Kore Yarımadası gerginliği gibi krizler de, ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlerin bölge sorunlarına müdahil olmasına neden olmaktadır. Bu durum aynı zamanda RCEP anlaşmasının hala imzalanmamasının bir nedeni olarak da söylenebilir. RCEP ülkeleri arasındaki söz konusu sorunların nasıl çözüleceği konusunun yanı sıra, RCEP ülkeleri arasındaki ilişkilerin geleceği de aynı zamanda RCEP anlaşmasının geleceğini doğrudan etkileyebilir.
Kaynaklar:
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.